SİNEARKEOLOJİ: ERKEN DÖNEM TÜRK SİNEMASI
Sinema, Türkiye Cumhuriyeti'ne miras kalan birçok kültürel ögeden biridir. Bu mirasın kökeni Osmanlı Devleti'ne dayanır ve bu dönemde özellikle azınlıkların etkisiyle şekillendi. Osmanlı Devleti'nde sinemanın doğuşu, Haliç ve Boğaziçi kıyılarının panoramik görüntülerinin çekilmesiyle başladı. Bu ilk sinematografik girişimler, padişahlara ve ailelerine özel gösterimler olarak sunuldu ve "Aile Sineması" olarak adlandırıldı. Ancak, sinemanın halk arasında yayılması, Pera'da (Beyoğlu) halka açık ilk film gösterimi yapılana kadar gerçekleşmedi.
Osmanlı'da sinemanın halka açık gösterimlerle geniş kitlelere ulaşması, Pera'da bulunan Sponek Birahanesi'nde yapılan ilk film gösterimi ile oldu. Bu bölgenin seçilmesinde, burada yoğun olarak yaşayan azınlıkların etkisi büyüktü. Sinema gösterilerini düzenleyen Sigmund Weinberg, Osmanlı'da sinemanın gelişiminde kritik bir rol oynadı. Weinberg, günümüzde St. Antoine Kilisesi'nin bulunduğu yerde, Concordia adlı ilk sinema salonunu açarak düzenli sinema gösterimlerine başladı.
Osmanlı'da Türklere ait ilk yerli sinema salonu ise Cevat ve Murat Beyler tarafından kurulan Fevziye Kıraathanesi'dir. Bu kıraathanede geleneksel Orta oyunları ve Karagöz oyunları gösterilerek Türk seyircisi sinema ile tanıştırılmıştır. Zamanla, bu salonda devlet destekli film gösterimleri yapılmaya başlanmış ve sinema, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde bir propaganda aracı olarak kullanılmaya başlamıştır.
Türk sinemasının doğuşu olarak kabul edilen tarih, 14 Kasım 1914’tür. Bu tarihte, Fuat Uzkınay tarafından çekilen, Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı adlı film, Türk sinemasının ilk eseri olarak kabul edilir. Her ne kadar bu film günümüze ulaşmamış olsa da, sinemanın bir propaganda aracı olarak kullanılabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
1917 yılı, Türk sineması için bir dönüm noktasıdır. Bu yıl, Sedat Simavi tarafından çekilen, Pençe filmi, Türk sinemasının ilk kurmaca filmi olma özelliğini taşır. Aynı yıl çekilen, Casus filmi ise, I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan bir casusluk hikayesini konu alır. Bu filmler, Türk sinemasının temellerinin atılmasında büyük rol oynamıştır.
1919 yılında İstanbul’un işgali sonrasında, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı romanı sinemaya uyarlanmıştır. Ahmet Fehmi Efendi’nin uyarladığı bu film, bir Fransız kadının Osmanlı toplumundaki ahlak kurallarını hiçe sayarak, bir konak içindeki erkekleri birbirine düşürmesini konu alır. Film, işgal kuvvetleri tarafından Anadolu’da gösterilmesi engellenmiş ve böylece Mürebbiye, Türk sinema tarihindeki ilk sansüre uğrayan film olmuştur.
1921 yılında Fuat Uzkınay ve Bican Efendi, Vekilharç adlı komedi filmini çekmiş ve bu film büyük ilgi görmüştür. Sinemanın etkisi, 1922 yılına gelindiğinde tiyatrocuların sinemaya yönelmesiyle daha da artmıştır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte sinema, Türkiye’nin kültürel yapısında önemli bir yer edinmiştir. İlk yıllarda daha çok bir propaganda aracı olarak kullanılan sinema, zamanla halk arasında yayılmış ve Türkiye’de modern sinemanın temelini oluşturmuştur. Bu süreçte sinemanın gelişiminde rol oynayan figürler ve ilk film örnekleri, Türk sinema tarihine damgasını vurmuş ve günümüzdeki sinema kültürünün şekillenmesine katkıda bulunmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder